El Nusra ve El Qaide’ye TC desteği meselesi
Suriye’de barışçıl gösterilerle başlayan süreç giderek demokratik
devrimi reddeden, Arap şovenizminin her türlü biçiminin hâkim olduğu kanlı bir mecraya dönüştü. En azından Kürtler, Ermeniler ve Hıristiyan halklar açısından
böyle. Esat rejiminin yanında mevzilenen Alevileri rejimin her türlü
gücü korumaya çalışıyor. Sunni Arapları da FSA ve El Nusra grupları koruyor. Ötekiler
için hayatta kalmak daha zor. Mülteci sorunları da ayrıca ele alınması gereken
sorunlar. Mülteci kabul eden Arap devleti ve Türk devleti onlara hukuki,
uluslararası anlaşmalara uygun davranma yerine mültecilerden geri cephe
oluşturmak kaydıyla devlet faydacılığıyla yaklaşıyor. Hatta TC devleti bununla
da yetinmiyor, devletin güvenlik bürokrasisi başka ülkelerden El Qaide ve El
Nusra için gelen savaşçı adaylarına da her türlü kolaylığı sağlıyor. Adayların sınırları
geçmesi için her türlü imkanı tanıyor. Yasal prosedürler yerle bir edilirken
gizliliği de artık pek kalmayan “terörist unsurları” destekleme işlemlerini de
gazeteciler, köşe yazarları aracılığıyla aklamaya çalışıyor. Avrupa’nın
herhangi bir yerinde şu veya bu sebeple bulunan bir Kürt’ün değil siyaseten
aranma koşulu basit taksirli suçtan aransa bile Türkiye’de herhangi bir
hava alanına inse doğrudan gözaltı işlemi yapılır. Gözetim altında tutulur. Ama yüzlerce
genç THY ile uçuyor, hava limanlarına iniyor, orada sürekli organize belli
tipler onları karşılıyor, aynı tipler onları çeşitli evlere dağıtıyor, ihtiyaçlarını
asgari düzeyde gideriyor, sonra Akçakale, Cilvegözlü ve Serkaniye sınır
kapılarına götürüp bırakıyorlar. Sınır kapılarına yakın yerlerde de silahlanıp
sınırı geçiyorlar. Geçtikleri yerlerde de Esat rejimi askeri yok. Kürt gruplara
saldırıyorlar, o yetmiyor, sınır boylarından sürekli sınır içindeki kasabalara
ateş edip insanları vuruyorlar. Ve hala AKP hükumetinin bu, son derece organize
terörist unsurlara destek vermediğini iddia edecek kadar hoyratlaşan, siyaseten
de körleşmeyi oynayan bir cenah hararetle Suriye devriminden söz ediyor. O devrim
bitti beyler, artık kimi aşiret devletçikleri, şeriatçı diktatörlükler için sağa
sola kan kusturan unsurlar var. FSA içindeki birkaç grubun Esat rejimine karşı
mücadelesi kaldıysa da onlar da TC, Katar ve benzeri ülkeler açısından sadece
Batı’ya karşı olası suçlamalara yönelik bir diplomatik argümanın araçları
olarak kaldı.
Terörizmi destek
biçimleri:
1.
Siyasi destek:
Terörist diye tanımlamamak başlı başına bir destektir. Hemen ilk itiraz PKK’de
mi diye gelecek. Hayır, PKK terörist bir organizasyon değildir. Son 300 yıllık
dünya tarihinde hakları egemen rejimlerce gasp edilmiş bir ulusun siyasi şiddet
yoluyla hak arama hareketidir, ama barışçıl yönteme de açık politik bir
harekettir. Zaman zaman devletin terörist yöntemlerine karşı politik terör
eylemleri yapmaktadır. Bunu defalarca ilan ettiği ateşkeslerden ve barışçıl beyanlarından
anlamak mümkün. TC tarihinin tek partili dönemini saymazsak bile 49’lar olayı,
70 Doğu duruşmaları, 79 Kürt belediye başkanlarına yönelik tutuklamalar ve
darbe sonrası tümden asimilasyona yönelik iç siyasi baskılar PKK’nin şiddetini
olağanlaştırıyor. Çok partili sistemde de anayasal, siyasal, ekonomik ve askeri
baskılar devam ettiğine göre adını sömürgecilik koymakta fayda var. Sömürge şiddeti
de PKK şiddeti gibi olur. Hatta PKK şiddeti sömürge şiddetlerinin yanında sivil
toplum şiddeti gibi kalır. Özellikle son 15 yılı... TC hala Batı Kürdistan’daki Kürt
toplumuna, Ermeni, Süryani ve Hristiyan topluluklara inançları, ulusal haklarını
özgürce kullanmak istedikleri gerekçesiyle onlara saldıran El Qaide’nin Suriye koluna ve
El Nusra’ya açıktan terörist dememiştir, onları da Suriye’deki muhalif
grupların bir bileşeni olarak görmüştür. Bu, siyasi desteği tanımlar.
2.
Lojistik destek:
silah desteğinden tutalım, maddi yardımlara kadar zaten TC’nin inkar etmediği
bir yardım biçimidir. İlginçtir TC, bu yardımları sadece PYD ve Cebhet El Ekrad çevresinden sakınmaktadır.
3.
Tibbi destek:
Yaralı tedavi etmek kadar doğal bir yaklaşım yok. Lakin terörist faaliyetleri
olanları tedavi etmekle birlikte onları sorgulamak ve gerekli yasal işlemleri (mülteci
kamplarına alma, hapis, sınır dışı etme gibi) yapmak gibi devletin hukuki sorumlulukları var. Ama Ceylanpınar’da onlarca El Qaide ve El Nusra yaralısını tedavi edip
Akçakale’den tekrar savaşa gönderen bir TC devlet gerçeği var. Henüz sınır
bölgelerinin Türk tarafında tedavi edilen bir YPG ve Cebhet el Ekrat savaşçısı
yok. Ya da duymadık, görmedik. Örneği yok. O zaman TC devleti daha alçakça bir destek
sunuyordur El Nusra çetelerine.
4.
Askeri destek:
Daha önce bu blogda birçok askeri malzeme, askeri geçiş fotoları, Türk
karakollarının önünde çekilmiş silahlı grupların videoları yayınlandı. Bu hem
askeri hem de istihbarat desteğidir. Türk askerlerine ait kimlikler,
istihbaratına ait dökümanlar vs vs vs bolca yayınlandı, Kürt basını tarafından
iddia edildi. Eğer ilgili, yetkili merciler bu iddiaları soruşturmuyorsa askeri
destek bir devlet politikası olarak uygulanıyor demektir.
PYD ve diğer Kürt gruplar, hem rejime karşı haklarını savunuyorlar;
hem de olası rejim değişikliğinden sonra Kürdistan için statüyü garantiye almak
istiyorlar. Bunun dışında bu hareketleri Türk ve Arap egemenliklerini esas alarak tartışmak
ağır şovenizmdir. Ulus olma hakkını, ulusal ve siyasal hakları savunmayı
tartıştıran herhangi bir İslamcı görüş ya ekstrem Türkçüdür ya da ekstrem Arap
şovenistidir. Hükümet apolojistleri bu kapsamda değerlendirilebilir. Tabi bilgisiz değilse…
Yorumlar
Yorum Gönder