Yenişafak'tan Özlem Albayrak'ın Rojava konulu yazısı

Suriye'de bir Kürt devleti mi?

Aslında işlerin bu raddeye geleceği belliydi. Suriye'de yönetime karşı başlayan itirazlar ciddileştiğinde Beşar Esad'ın yaptığı ilk şey; nüfusun yüzde 10'unu oluşturan, onyıllardır 'vatandaş' bile olmayan, nüfus cüzdanı bulunmayan, Suriye'deki kast sisteminin en alt kademesinde yeralan, yok hükmündeki Kürt nüfusa 'vatandaşlık' hakkı tanımasıydı.
Esad ilerleyen aşamalarda, kendisine karşı oluşan Özgür Suriye Ordusu'na karşı PKK'nın Suriye kolu olan PYD'nin sahne almasını sağladı, en azından PYD'nin sahne alma çabasının önüne geçmedi. Ardından Körfez ülkelerince desteklendiği söylenen, sünni olan, aslında pek çok kaynak tarafından El Kaide'yle bağlantılandırılan El Nusra cephesi geldi.
Klasik 'yesinler birbirlerini' taktiğiydi bu, Esad ülkedeki silahlı gruplar karışıklığının altına odun atmaya, öte yandan halkını bombalamaya devam etti. Zaman kazandı, kazanmaya devam ediyor. Ama şurası önemli ki, iç savaş görüntüsündeki Suriye'de birbirine düşmüş irili ufaklı pek çok grup, sadece insanların ölmesine ve Esad'ın siyasi ömrünün tahkimine hizmet etmiyor, aynı zamanda Türkiye'nin elini zora sokuyor.
Nitekim, PYD'nin Suriye'nin kuzeyindeki Resulayn'da yönetimi ele geçirmesi ve 'özerklik' telaffuzlarının sırayı alması, pek çok endişeyi de beraberinde getirdi. Zaten pek çok badire atlatarak bu aşamaya gelen barış sürecinin durumdan nasıl etkileneceği; PYD'nin gücüyle özgüveni kabarabilecek PKK'nın el yükseltip daha maksimalist taleplerde bulunup bulunmayacağı; sınırının tam altındaki bu yeni oluşumla güneyi neredeyse tamamen Kürt özerk bölgeleriyle donatılmış hale gelen Türkiye'nin 'güvenlik' refleksinin ortaya çıkıp çıkmayacağı, bu refleks ortaya çıkarsa barış sürecinin inkıtaya uğrayıp uğramayacağı ve hepsinden önemlisi Türkiye kamuoyunu 'önce demokrasi' temasıyla yönlendirmeye çalışan barış karşıtlarının kamuoyunda henüz sönümlenmiş 'Kürt fobisini' yeniden ateşlemeye çalışıp çalışmayacağı…
Sonuncusu önemli, çünkü Gezi eylemlerinde sahne alırken gördüğümüz pek çok 'önce demokrasi' insanının; hükümete yönelik 'Suriye politikanızın sonuçları bunlar, tam dibimizde yeni bir Kürt devleti kuruluyor, siz sadece konuşuyorsunuz' anlamına gelen 'kötü görüntü verme' çalışmaları başladı bile. İşler ciddileşirse, bu tavırdan ivmelenen bir muhalefetin sökün edebilir, hatta itinayla bir gezi de buradan çıkartılabilir.
Latife bir yana, barış sürecine zarar verecek bir şey varsa, o şeyin bu dil olduğunu söylemek gerekiyor. Kaldı ki, bu durumdan sürecin zarar göreceği öngörüsüne varmak için henüz bir belirti yok. Zira daha dün PYD Başkanı Salih Müslim Anadolu Ajansı'na, henüz resmi bir özerklik ilanının olmadığını hatırlatarak 'Biz hiçbir zaman Suriye'de Türkiye karşıtı olmadık. Böyle bir tutum içine girmedik' açıklaması yaptı.
Öte yandan geçtiğimiz Pazar günü İmralı'yla yedinci kez görüşen BDP heyeti, Öcalan'ın açıklamalarını kamuoyuyla paylaştı. Bu açıklamada Öcalan'ın barış sürecinden geri adım filan atmadığı net bir biçimde görülüyordu. Öcalan; geneline bakıldığında gayet düzgün bir dil kullanılmış olduğu görülen açıklamasında 'Bu süre zarfından tarafların çözümü zora sokabilecek tutumlardan karşılıklı olarak özenle kaçınmalarını rica ediyorum' diyordu.
Bu açıklamayla aynı gün, Pazar günü Star Gazetesi'nde Fadime Özkan'ın 'Balıkçı' lakaplı eski arabulucu İlhami Işık'la yaptığı röportaj yayınlandı ve önemliydi.
Işık'ın Kürt siyasi hareketi'nin Cihangir kuşatması altında olduğunu söylediği, 'Kürtlere 'Türklere asla güvenmeyin' diyorlar' dediği satırlar bir yana; Suriye'de PYD'nin olmasını olumlu bulması enteresandı ve argümanlarını dinlediğinizde yer yer katılabileceğiniz bir bakış açısına dönüşüyordu. Işık'a göre, PYD'nin de lideri Öcalan olduğuna göre, Türkiye tarafından en az PKK kadar kontrol edilebilir bir yapılanmaydı PYD. Işık, Suriye'nin kuzeyinde 'PYD yerine başka bir Kürt yapılanması olsaydı, bizim müdahale etme şansımız son derece düşük olurdu' diyor ve Türkiye'nin Suriye'de lehine çevirebileceği bir noktayı işaret etmiş oluyordu.
Bunlar güzel.
Ama öte yandan karşımızdakinin, Suriye üzerinden dahi çözümü sabote etmeye yeltenenlerin yeni bir servisi olabileceği ihtimali, hiç de yabana atılır bir seçenek sayılmaz. Bugüne dek gayet 'uyanık' davranmış bulunan Esad'ın ikbali uğruna buna heves etmeyeceğini kim garanti edebilir ki?
Bu durumda her şeyin iyiye doğru gitmesini ummak; ama her ihtimale karşı geliştirilmiş planları yedeğe almak da Türkiye'nin görevi oluyor sanırım.
Alfabede Z'ye kadar harf var. A olmazsa B, B olmazsa…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kâhta'dan Madagaskar'a Osman Sebrî

Dikkat! İnsani Yardım Konvoyları Çıkabilir

Batı Kürdistan Til Koçer operasyonu askeri analizi (grafik ve analiz)