Rojava Devriminde Olası Gelişmeler
Tel Abyad’da çatışmalar
henüz devam ediyor. Bu ilçe Rakka
valiliğine bağlı. Rakka birkaç ay önce Suriye’deki El Qaide ve El Nusra’nın
hakimiyetine girmişti. İlginçtir, Suriye’nin siyasi idaresi alevi tandanslı
olmasına rağmen Tel Abyad’dan Rakka’ya kadar uzanan nehir boyunca en verimli
topraklar Sunni Arapların elinde. İlginçlik bununla da kalmıyor. Tel Abyad’da
sınırlar belirlenmeden önce Kürt ağalarının elinde olan birçok mülk Esat rejimi
öncesinden ve Hafız Esat döneminden beri Arap ailelerin denetimine ve kullanımına
verilmiş, Kürtler verimsiz kırsal alanlara sürülmüşlerdir. Bu bölgedeki Araplaşma ,
Efrin, Kobane gibi Kürt yerleşimleriyle Qamişlo, Amude, Serekaniye, Hasaki gibi
Kürt illeri arasında neredeyse “tampon
bölge” işlevi görmektedir. Arap
Baharı’nın Suriye’de birçok etnik ve dinsel topluluk için “Arap kışına”
dönüşmek üzere olduğu bu dönemlerde
Kürtler yılların çabasıyla hem öz savunmalarını alıyor hem siyasi
yapılanmalarını oluşturuyor hem de kültürel
varlıklarını sürdürmek için birçok merkez açıyorlar. Ekonomik hayatlarını
rejim, ÖSO ambargosu ve kısmen Başur
negatifliğine rağmen sürdürmeye kararlılar. Yakın zamanda Serkaniye’nin El
Qaide ve El Nusra bileşenlerinden temizlenmesi YPG’ye önemli bir prestij
kazandırdı. Kürtlerin kendi içinde yaşadığı sorunları da bir anda halının altına süpürdü, çünkü Tel Abyad’da Cephat
Ekrad (Kürt Cephesi) YPG ile koordineli savaşmaya başladı. Aynı günlerde PYD başkanı Salih Müslim de
Hewler’de Güney Kürdistan’lı siyasi kurumlarla görüşmelerde bulunuyordu. Eğer Tel
Abyad’da El Qaide ve El Nusra etkisi kırılırsa artık “Kurdish Spring” özyönetim süreciyle devam edecek. Geçici bir siyasi
yönetim oluşturulacak, özerklik anayasası
taslağı çalışmalarına başlanacak , sonrasında da en hızlı biçimde çok partili
seçime gidilecek. Bu siyasi ve idari
planlama hepimizin umudu, beklentisi…Heyecanlı da...
Suriye’de bundan
sonra muhtemelen muhalifler ve rejim kesin zafere ulaşamayacaktır. Son
çarpışmalar, eylemler Cenevre 2 sürecinde pazarlık gücü elde etmeye
yönelik. Suriye’de hem rejim hem de
muhaliflerin üstünlüğü tüm ülke sathında değil lokaldir. Eğer Cenevre’ye bu
lokal üstünlüklerle gidilirse varılabilecek en iyi çözüm federal sistem
olacaktır ki Kürtler açısından “de jure”
devletimsi statü hayati bir önemde olacaktır. Zaten federasyona dayanan statü
egemen devletin de anayasal bir hak olarak diğer ulusal ve dinsel topluluklara tanımasından
geçecektir. Ancak PYD’nin yumuşak özerklik dediği model sorunların kalıcı
olarak çözülmesine kadar oldukça hayati olacaktır. Çünkü bu modelin siyasi, sosyal,
kültürel, ekonomik girdisi çıktısı olacaktır. Demokratik federal sistem diye
Öcalan tarafından kavramsallaştırılan bu model Suriye’de diğer toplulukların
(Alevi, Sunni, Hıristiyan, Dürzü,Yezidi) sorunlarının çözümünde model olabilir.
Bölgenin yüzyıldır kabaran yaralarını iyileştirmede de işlevli olabilir. PKK ve
PYD cephesinin “demokratik özerklik” konusundaki iddialı görüşleri bu öngörüye
dayanır. Halklar ve uluslar arasındaki yumuşak konfederalizmi de hedefalan bu
sistem, teorize edilmesine rağmen
pratikleşecektir. Bu model yabancı yatırımları dışlayan model de değildir. Yerel üretici güçlerin bağımsız eko-sosyal
ilişkilerinin bir sonucu olacak ve dış sermaye, vahşi pazar ve iş-emek gücünü hoyratça
kullanmaya değil, yerel üretici güçlerle uzlaşarak, anlaşarak ancak bölgede var
olacaktır. Bu, aynı zamanda iyi niyet temennimizdir…
Batı
Cephesi’ne Olası Yansımalar:
Kürt cephesinin ve
YPG’nin bölgede askeri inisiyatifte de üstünlük sağlaması halinde, dünyanın
birçok bölgesine yenilmez denen Selefi ve El Qaide gibi radikallerin
yenilebileceği gerçeği dünyaca görülecek ve Batı’nın Ortadoğu hesaplarında Kürt
kartı artık asli bir unsur olarak açılacaktır.
Devletler arası ilişkilerin kozu,
nesnesi, yumuşak karnı değil; bu ilişkilerin bizatihi tarafı olacaktır Kürtler. Batı’nın Selefi ve El Qaide radikalizmi
üzerinden şeytanlaştırdığı Ortadoğu’da ise seküler, demokratik siyasi
hedefleriyle Kürtler yeni oyuncu pozisyonuna geçeceklerdir. Batı basınının “ancak filmlerde yenilen kötü karaktlere”
ilgisi PYD’yi daha sempatik gösterecektir.
Türkiye Cephesi:
PKK ile müzakere sürecinde olan bir devlet var. Muhtemel
müzakere sonuçları yumuşak statü ile sonuçlanacaktır. Aksi Kürt tarafının kabul
edeceği çözüm değildir. Durum buyken Rojava’daki Kürt dinamiklerinin özgüce dayalı yapılaşmasının
“Süreci kışkırtıyor, bozar.” tonundaki
iktidar vaveylaları da ancak Ankara ve çevre illerde duyuluyordur. Bun Kürtler
nezdinde bir karşılığı yoktur. İçte milliyetçi hezeyanları kırmaya yönelik bir
çaba mı bunca efelenme bilinmez, ama Kürt karşıtı Türk cephesinin nefretini
kaşımaktan başka bir işe yaramaz. PYD
kontrolündeki bir sınır El Qaide ve Esat kontrolündeki bir sınırdan daha
tehlikeli değildir. Türklerin korkusu da şizofreniye sanırım… Kürtlerin
ulusal haklarına duyulan derin nefretin İslamcısında, sağcısında, solcusunda,
ulusalcısında görülen biçimi… Kürt
bölgesine olası Türk müdahalesi sonuçları itibarıyla bir felaket olacaktır
mutlaka, ama uluslararası konjonktürde bunun doğrudan anlamı “işgal” olacaktır. Uluslararası
kuruluşlar nezdinde Kürdistan’ın devlet olarak tanınması bile gündeme
gelecektir. Eğer BM iki yüzlü
davranmazsa… Ki bu, zayıf bir
ihtimaldir. Artık çok karmaşık ilişkiler mevcut. Kürtlerin hem siyasihem askeri
gücü de teslim olmaya yatkın değil.
Ne mi olacak? Tel
Abyad’da Kürt Cephesi ve PYD’nin kazanmasını bekleyeceğiz, sonra da olacakları
görüp Batı Kürdistan için “ gezi zamanı” diyeceğiz, o olacak…
Yorumlar
Yorum Gönder