Rojava'da bir fotoğrafın Batufa'sı...
Ancak bir romanda bir kayın ağacının koynunda göllenen, sonra yatağından dalga
dalga helezonlar çizerek akıp giden bir dere başında dinlenirlerken, suyla
oynarlarken anlatılacak genç kadınlar, genç erkekler Rojava’da her gün kara bayraklı haydutların saldırısına
karşı ana yurt savunmasında gece gündüz mevzilere mahkum yaşamak zorunda
kaldılar. Böğürtlenlerin, fundalıkların, servilerin, meşelerin gölgelerinde
tatillerini geçirmesi gereken Berfinler,Rojdalar, Meryemler Kuzey Kürdistan’da
baharı karşılayan bir mart gecesi Türk ordusunun baskınına uğramasının
üzerinden henüz yıllar geçmemişken Rojava’da aynı ordunun Arap-Çeçen-Türk
karışımı formuna karşı yazın en kavurucu sıcakları altında siperlerde gün
bitirdiler, gecelediler. Özgürleşmiş
ülkesinde çekebileceği en fazla zorluk kat kat çamura batmış ayakkabısını
çekerken resmedilebilecek Batufa,
şimdi Serkaniye’de bir saniye gecikse sırtından, kafasından, ayaklarından
vurulmama hesabıyla yavru bir ceylan kadar ürkek sağa sola koşturur;
karşısındaki mevziiyi kazanmak için de bir dişi aslan gibi korkusuz olmak
zorunda... Gerideki genç kadınlar, genç erkekler; yetişkin erkekler, yetişkin
kadınların yaşadığı durum ise daha vahim: Sabırlı,
kaygılı, acılı, umutlu, korkak, cesur, yardımcı ve fedakâr…
Bu fotoğrafta
ağlayan genç kadın, benim için 1992’de
Çirav’da arkadaşlarının cenazeleri Türk ordusunun eline geçmesin diye saatlerce
kayalıkların arasında çatışmak zorunda kalan Batufa’nın 1994’te olayı Dersim’de
bir arkadaşına anlatırken saatlerce ağlayan halini anımsatıyor. Bu genç Kürt kadın, Rojava’da ulusal devrim
kazanılırsa ancak “hatırlanabilir, değer”
bir an olarak kabul edecektir, çocuk yüzüne hücum etmiş ağlamayı… Biz,
buralarda yaşayan Kürtler için çok dersler vardır. Bu, açık bir çağrıdır.
Rojava ulusal demokratik devrimi tarihe bu defa galebe çalmalı…
Yorumlar
Yorum Gönder