Batı Kürdistan'dan yeni izlenimler, Amed Dicle yerinde Serekaniye'yi gördü, yazdı


Serêkaniyê...- Amed Dicle

Amed Dicle
11:10 / 30 Kasım 2012
Amûde’den Serêkaniyê’ye doğru gittiğinizde, yolun sağ tarafında demiryolu, sınır telleri ve yüz metrede bir Türk askerlerine ait mevziler...

Bin kilometre uzunluğunda olan bu hat, bir sınır hattından çok öte, 90 yıllık bir yaradır. Acısı hiç bir zaman dinmemiş ve her daim kanamış bir yara.

Serêkaniyê’de bir akşamüstü misafir bulunduğumuz evin balkonunda, Ceylanpınar tarafını izliyoruz. 'Resmi sınır'ların öte yanında, sokaktaki insanlar görülüyor. Bu kadar yakın ve bu kadar imkansız bir şey yok. Bir halk için bundan daha öte bir acı da.

Ev sahibimizin hikayesi de bu acıyla örülü binlercesinden sadece bir tanesi ve onlara göre ne kadar da ‘olağan’.

Sınır hattı çizildiği sırada kardeşlerin bir kaçı demiryolunun bu tarafında, bir kaçı öteki tarafında kalıyor.

Ancak demiryolu ‘iki ayrı’ ülkenin sınırı olunca, ev sahibimizin dedesi Serêkaniyê tarafında kalıyor ve bir daha sınırın öte yanında kalan kardeslerini, cocuklarini, torunlarını göremiyor.

Onun çocukları, aynı sokağın farklı devletlerinde yaşıyor. Tıpkı başka kardeşler, başka akrabalar, başka dostlar ve arkadaşlar gibi.

Tıpkı Qamişlo, Kobanê ve hat boyunca sıralanan diğer Kürt kentleri gibi.

Zorla çizilen bu hat, her iki tarafında yaşayan Kürtlerin canını acıttı ama onları rehin alamadı. 90 yıl geçmesine rağmen, sınır; sadece demir bir yol ve dikenli tellerden ibaret bir nesne olarak orada duruyor.

Ve Serêkaniyê’nin tam da ortasından geçiyor.

40 bin nüfusluk bu şehirde yoğunlukta Kürtler olmak üzere, Araplar ve Asuriler de yaşıyor. Asuriler öteden beri orada yerleşik. Araplar ise 1960-70’lerde Baas rejimi tarafından sistematik olarak bölgeye yerleştirilmiş.

Suriye Devrimi başladığında Asuriler nötr bir tutum belirlediler. Arap aşiretler ise kendi aralarında çelişki yaşıyorlar. Kürtlerle çok iyi olanlar da olduğu gibi, Türkiye devletiyle çalışan aşiretler de var. Yanı sıra; tarafsız durumunda kalanlar da yoğunlukta. Yani kolektif bir Arap gücü yok bölgede.

Suriye ve Batı Kürdistan’daki politikaları boşa düşen Türk devleti, şimdi de bölgede istikrarsızlık yaratmak için bu kültürel ve coğrafik özelliklerinden dolayı Serêkaniyê’yi bir savaş meydanına çevirme hesapları peşinde dolaşıyor.

Serêkaniyê Batı Kürdistan'ın en stratejik kenti değil ama Batı Kürdistan'a girmenin en stratejik kapısıdır.

Zira şehir Cizîr bölgesinin son durağıdır. Dêrik'ten başlayan Cizîr bölgesi burada bitiyor. Buradan Kobane bölgesine gitmek için Tel Abyad bölgesinden geçmek gerek ki bu bölge, vakti zamanında 'Kürtlerden arındırılmış' ve şimdi ÖSO güçlerinin denetiminde.

Suriye’deki iç savaşın derinleşmesi ve savaşa taraf olmayan Kürtlerin kendi yönetimlerini oluşturmaları, oluşturulmuş yönetimlerin zaman içinde kurumlaşması bölgeye ilişkin tüm politikaları iflas eden Türk devletini yeni arayışlara sürükledi.

Bunun için; Kürtlerin birlik olmamasi, bölgede istikrarsızlığın pekişmesi ve Kürt-Arap çatışmasının meydana gelmesi için çeşitli senaryolar hazırlandı. Zira plana göre; rejim, diğer muhalif güçler ve kendi aralarında çatışmaya giren Kürtler güçten düşecek, kendi yönetimlerini oluşturamayarak zayıflayacaktı.

Serêkaniyê’den başlamak Türk devleti için mantıklı bir tercihti. Çünkü şehir Haseki bölgesine 50 km uzaklıkta ve orada da Türk devletine bağlı çeteci gruplar var.

Eğer Serêkaniyê grupların elinde geçseydi;

1- Kürtlerin denetimindeki Cizir bölgesi ve Kobane-Afrin bölgelerinin ilişkisi tamamen kesilecek ve akabinde her iki bölgeye de benzer operasyonlar yapılacaktı. Hatırlanacağı üzere aynı tarihlerde Suruç’ta, Kobane bölgesine saldırı düzenlemek için hazırlıklar yapılmıştı.

2- Serêkaniyê’nin, Türk devletinin desteklediği çeteci grupların eline geçmesiyle, Haseki bölgesindeki gruplar ve Kızıltepe bölgesinden sızma yapacak gruplarla Dirbêsiyê ve Amûde kentleri ablukaya alınacaktı. Geride sadece Qamişlo ve Derik kalıyordu.

3- Son aşamada ise Nusaybin üzerinden, gerekirse Qamişlo’ya Cizre, Silopi ve içeride hazırlanan gruplarla beraber Derik bölgesine benzer operasyonlar yapılacaktı.

Bu kolay kolay gerçekleşebilecek bir senaryo değil. Ancak bazı Kürtler ve ÖSO içindeki kimi grupların bu maceraya hazır olması, Suriye stratejisi çökmüş ve başka çaresi kalmamış Türk devletini bu plana sürükledi. 'Tutarsa iyi olur' hesabıyla milyonlarca dolar masraf yapılarak bu operasyon başlatıldı.

Plan tutarsa, Bir 'Kürt-Arap Savaşı' olur, sınırlar fiilen ortadan kalkar ve Türk devleti istediği zaman Batı Kürdistan'a müdahale eder, var olan istikrar kaosa dönerek, yeni Suriye’deki Kürt statüsü ölümcül darbe alırdı.

İkincisi ise; Qamişlo ve Derik arasındaki Rimeylan petrol bölgesi Kürtlerin elinden alınırdı ki; bilindiği gibi buradaki petrol yatakları Kerkük’ten daha zengindir.

Bu planın gereği olarak Türk devletinin Urfa ve Ceylanpınar’a getirip konaklattığı gruplar, 8 Kasım’da Serêkaniyê'ye girdiler. Oradaki bir kaç rejim grubuyla çatışarak Arapların yoğun olduğu mahallelere yerleştiler.

Kürtler bir çatışmanın olmaması için sorunun müzakere yoluyla çözülmesi için girişimlerde bulundu. Hatta kimi Kürtlerin, "YPG Serêkaniyê'yi koruyamadı" eleştirisine rağmen Kürt yöneticiler, planın Türkiye’den hazırlandığını bildiklerinden dolayı çatışmadan yana olmadılar.

Kentte barışçıl bir havanın oluşması için en çok çabalayan da, Kürt Halk Meclisi Başkanı Abid Xelil’di...

Kendisi Arap toplumu tarafından da sevilen bir isimdi. 18 Kasım’da Kürtlerin, Arapların ve Asurilerin katılacağı bir miting düzenlemek için çalışıyordu. Aynı gün Türkiye’nin gönderdiği gruplarla görüşmeden dönerken, yanındaki iki arkadaşıyla birlikte suikasta uğradı ve yaşamını yitirdi.

Abit Xelil, Türkiye’nin hazırladığı plana ters bir çalışma yürütüyordu. Planlanan Kürt-Arap çatışmasının aksine Kürt ve Arapların kaynaşması için yoğun çalışıyordu. Ayrıca Kürtlerin Özerk Yönetiminin kentteki başkanıydı. Yani hedefin tam ucundaydı ve nitekim hedef vuruldu.

Abid Xelil’in katledilmesinden hemen sonra çatışmalar başladı ve bütün takviyelere rağmen YPG güçleri Türkiye’nin gönderdiği çeteci grupları kentten çıkardı.

Kürtlerin bu direnişi Türkiye'nin hazırladığı planı boşa düşürdüğü gibi, çok önemli siyasal sonuçları da ortaya çıkardı.

Bir; Türkiye’nin beklediği Kürt Arap çatışması çıkmadı. Aksine şehirdeki Arap toplumunun ileri gelenleri Ateşkes için arabulucu oldu ve YPG güçlerine adeta "Siz karışmayın, biz bu grupları çıkarırız" dediler. YPG bu öneriyi kabul ederek kentteki kanaat önderlerine önemli bir inisiyatif alanı açtı ve kendi pozisyonuna da bir meşruiyet kazandırdı.

İki; Serêkaniyê direnişi, Batı Kürdistan’da kurulan savunma güçlerinin ilk savaş deneyimi oldu ve sanıldığı üzere gelişi güzel gruplarla değil, arkasında Türkiye gibi bir devletinin olduğu güçleri geri püskürterek hafife alınamayacak bir güç olduğunu gösterdi.

Üçüncüsü ve en önemlisi; Türkiye devletinin veya başka güçlerin, Kürtlere rağmen Kürt bölgesinde at koşturamayacağını gösterdi ve tüm parçalardaki Kürt siyasetinin elini güçlendirdi.

Bu siyasal kazanımların, 2008 Zap direnişi kadar önemli olduğu önümüzdeki zamanda anlaşılacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Rojava'daki (Batı Kürdistan) askeri durum, cepheler, mevziler, silah durumu: Grafik analiz #WestKurdistanNoPasaran

Kâhta'dan Madagaskar'a Osman Sebrî

Kürdistan’da propaganda savaşları: Kazananlar, kaybedenler