Batı Kürdistan’a dair Türkish körlükler, çarpıtmalar, pozisyonlar
PYD, PKK’nin Suriye uzantısıdır: Siyaset, örgüt, siyasi araçlar, siyasi
hedefler konusunda asgari düzeyde bilgisi olan herkes “uzantı olmanın” hiyerarşik bağın net ve karar alıcı düzeyde olması demek olduğunu bilir. Yani PKK’nin
Rojava siyasetinde belirleyici bir kadroyla hakim olması lazım. Ama bunu
gösteren herhangi bir varlık yok. PYD’nin kadro, örgütlenme, hedefleri, örgüt
yapısı PKK’den tümden bağımsız. Geçmişte PKK içinde yer almış kadroların bu
partinin hiyerarşik yapısı içinde bulunması bu gerçeği değiştirmez. Demokrat
Parti’nin CHP içindeki kadrolardan çıktığını biliyoruz. Hem de Bayar ve
Menderes 1930’lu, 40’lı yıllarda oldukça aktiftiler. Hemen hemen ulusal
partileşme örneklerinin çoğunda bu ilişki sabit. Türk basınının yapması gereken
“PKK’nin de desteklediği PYD…”şeklinde ifadeler kullanması.
PYD, Esatçıdır:
Bu iddia tümden kara propaganda ürünüdür.
PYD’nin Esatçı olması için Esat rejiminin mevcut anayasasının koruyucusu
ve Arap ulusçuluğu yapması lazım gelir. Oysa PYD Arap ulus devletinin
çatırdamasını, onu koruyan BAAs anayasasının yerle bir edilmesini siyasi hedef
olarak önüne koymuştur ki 2003’ten beri TC hükümeti ve BAAS rejimi arasında PYD’ye
yönelik operasyonel anlaşmalar yapılmıştır. 2011’e kadarki Erdoğan hükümetinin
Suriye Kürt siyaseti ilişkisine “Esatçı”
denir, PYD’ye denmez. Bu fantastik aklın Türk muhafazakarlarına hakim olması
bilgisizlikten değil, basbayağı proajit coşkunun kendisidir. Suriye’deki cihatçı
grupları Türkçü-İslamcı çizgiye çekmek isteyen aklın zararlı çalışmasından
başka bir şey değil. El Qaide ile bile sırf Kürdistan meselesindeki Türkçü
duyguları itibarıyla ittifak yapabilecek bir kötülüğün temsili bu
akıl/akılsızlık… Ayrıca Esat rejiminin iç savaşı kazanması halinde bu rejimle
Kürdistan’a statü için pazarlık yapmanın da hiç sakıncası yok. Aynı pazarlık
BAAS rejiminin kaybetmesi halinde de yeni gelecek iktidarla yapılacaktır.
PYD, kendisini desteklemeyen Kürtlere baskı yapıyor: İç savaş koşullarında birkaç tekil
olaydan yola çıkarak bu genellemeyi yapanlar, AKP iktidarında, sosyalistlere
yönelik yapılan baskıları sanırım İngiliz devleti baskısı olarak yazdılar
tarihe… KCK’ye yönelik anayasal ve milli baskıdan söz etmiyorum, bu, zaten
sömürgeci-sömürge ilişkisini ifade eder. Gezi olaylarından sonra aylardır
sürekli devam eden polis terörünü canhıraş savunan Yenişafak yazarları bunu
iddia ediyor. Bu tutulma, trajik değilse komedidir, soytarılıktır. Evet, Rojava’da
kimi Kürtlere baskı var. Bu, daha çok Rojava’daki devrimci dinamikleri Kürdistan’a
statü dışında harcamak isteyen gruplara yönelik. Normal şartlarda kabul edilemez bir baskı. Ama
yoğun saldırı altındaki bir ülkede oldukça da olağan bir baskı. Haklı olmayan, ama realize edilebilecek de
facto bir hukukun ortaya çıkardığı baskı.
Rojava’daki sosyal durumu, ekonomik
sıkıntıları, rejimin ve çeteci grupların Kürt yerleşim birimlerine uyguladıkları
ambargoları yazmaya devam edeceğiz. Bu şartlar altında PYD’den İsveç Sosyal
Demokrat partisi olgunluğu uygulamaları bekleyen Türkish Müslüman muhafazakar
aydınlar sanırım AKP’den de her alandaki baskıda istatistiklerin sonuna yerleşmiş
Kuzey Kore komünist partisi olmasını olağan görüyorlar. Ya da bu beklentideler.
Yoksa başka türlü açıklanamaz bu real politik dışı okumaları… Bu vestiyer kafalılıkla, bu plaza kafalılıkla bir
de biz Kürtlere akıl vermeye çalışıyorlar.
Yorumlar
Yorum Gönder