Rojava'da Kürt-Arap savaşı!- @amedDcle den yine sağlam bir demografik yapı analizi
Suriye'nin genelinde on yedi değişik etnik ve dini inanç temelli grup yaşıyor ve bunların ezici çoğunluğu Araplardan oluşuyor.
Arapların hemen sonrasında gelen en büyük topluluk ise Kürtler.
Nüfusu dört milyon civarında olan Kürtler, yoğunluklu olarak Cizîre bölgesinde, sonrasında sırasıyla Kobanê ve Efrin'de yaşıyorlar. Kürtlerin birçoğu değişik zamanlarda Suriye'nin diğer bölgelerinden bu bölgelere göç ettiler. Örneğin, Halep ve Şam'da yaşayan Kürtlerin büyük çoğunluğu son dönemlerde göç etmek durumunda kaldılar. Bu sayının bir milyon civarında olduğu belirtiliyor.
Kobanê ve Efrin'de yerleşik bir Arap nüfusu bulunmuyor. Cizîre bölgesi ise bu bölgelere nazaran daha kozmopolit. Orada zaten öteden beri Kürtlerin yanı sıra; Ermeni ve Asuriler de yaşıyor. Bölgede çok sayıda Arap yerleşim merkezi olduğu gibi, kent merkezlerinde de değişik zaman ve sebeplerden dolayı göç eden Araplar da bulunuyor.
İÇ SAVAŞ MÜMKÜN MÜ?
Suriye'de savaş kazanının kaynadığı böylesi bir dönemde, bir iç savaş mümkün mü? Evet mümkün ve bu savaş şuan değişik dinamiklerle yapılıyor zaten. Fakat bu iç savaş kesinlikle Suriye halklarının savaşı değil.
Peki soruyu şöyle soralım; "Suriye toplumunun temel dayanağı olan Arap ve Kürtler arasında bir savaşın zemini var mı?"
Cevabımız; "Evet var."
Böyle bir zemin var, var olmasına ama, olabilmesi, olabilirse de başarılı olması kesinlikle mümkün değildir.
Her iki halk da bu savaşı istemiyorlar. Ancak bu savaşı dışarıdan dayatanlar olduğu gibi, içeride de değişik sebeplerden dolayı buna dayanak olan güçler mevcut.
Kürt-Arap savaşını en çok isteyen güçler şüphesiz ki Suriye'de kendi siyasal ve ekonomik çıkarlarına göre yeni bir yapılanma isteyen güçlerdir. Bu güçlerin isimlerini burada telaffuz edip her birinin çıkarlarını ayrı ayrı irdelemek ayrı bir yazı konusudur. Biz şimdi içerideki duruma mercek tutmaya çalışalım.
Ancak şöyle bir genelleme yapılabilir; Suriye zemininde gerek içeride ve gerekse dışarıda ulus devlet siyasetini esas alanlar, halklar arası çatışmayı dayatıyor. Zira Suriye, ya ulus devlete mahkum olup bu kargaşaya devam edecek, ya da federal bir yapıyla tüm renklerini kucaklayacak, yeni bir Suriye oluşacak.
Kürtler de bunu istiyorlar. Zaten projelerini de ulus devlet karşıtı paradigma üzerinde kurgulamışlar. Arap halkı, diğer halklar ve inançlar da, hâlihazırda yaşamda bu projenin büyük birer parçasıdırlar.
İKİ HALK ARASINDA ÇATIŞMA İSTEYEN GÜÇLER NEYE DAYANIYORLAR?
Böylesi bir savaşın olması için, tarihi, ideolojik ve ekonomik olmak üzere üç ana eksende toparlayabileceğimiz sorunlar mevcut.
TARİHTEN GELEN SORUNLAR
1921-1922 yıllarında, Fransızlar Suriye'ye girdiğinde özellikle Cizîre bölgesinin güneyinde Arap aşiretler koçerlik yapıyorlardı. İlk Arap köyü Cizîre bölgesinde 1933 yılında kuruldu. Bu dönemde Şemmer aşireti ve Kürtler arasında dönemsel çatışmalar yaşanıyordu. Sonra Şemmer mensupları bu köylere yerleştiler. Kendilerinin dönemin egemenleriyle iyi geçiniyorlardı. Ve bu kitle adına siyaset yapanlar, Kürtlerin, 'Türkiye'den geldiğini' (Kuzey Kürdistan) iddia ediyorlar. Zaten Baas rejimi daha sonra bu tezi resmi politika haline getirdi.
Fransızlar döneminde kontrollü bir gerilim vardı. Fakat 1945 yılında Arap aşiretleri ile Kürtler arasında resmen savaş çıktı. Kürtlerle çatışan aşiretler, Şam hükümeti, İngilizler ve bazı Arap ülkelerinden destek alıyorlardı. O dönemde 150 Kürt köyü talan edildi. Nihayetinde Araplar bölgeye yerleşti, Kürtlerde bu yeni sosyo-demogratif yapıya uyum sağlamak durumunda kaldılar.
1962'de Cizîre bölgesinde 70 bin Kürdü (günümüzde tekabül ettiği rakam 400 bin) vatandaşlıktan çıkardı. Bunlar 'ülkede yaşayan yabancılar' olarak kabul edildi. Eğitim, yurtdışına çıkma, mülk edinme gibi hakları gasp edildi.
Suriye zemininde Kürt-Arap ilişkileri açısından tarihi dönemeçlerin en derinlerinden biri şüphesiz 2004 yılındaki "Qamişlo Serhildanı"dır.
Bazı Arap aşiretleri -ki kendileri şimdi rejim karşıtı- Baas rejimiyle birleşerek Kürtlere saldırdı ve ancak 2011 yılında başlayabilen 'Suriye Baharı'nı, Irak'taki durumdan cesaretlenerek erken başlatmak isteyen Kürtler engellenmiş oldular.
Söz konusu Arap aşiretleri 2011 yılında rejimin kısa sürede yıkılacağını varsayarak rejimle olan ilişkilerini kestiler. Türkiye gibi ülkelerden destek alabilmek isteyen bazı kesimler de, onların Kürt karşıtı projesine ortak oldular. Türkiye gibi dış güçler ise, tarihi bazı çelişkileri kurcalayarak Kürt ve Arapları çatıştırmak, ikisini kendisine mahkum etmek ve Kürtlerin Konfederalizm projesini sabote etmek istediler ve halen bu istikamette ilerlemeye çalışıyorlar.
İDEOLOJİK PROBLEMLER
İdeolojik olarak dışarıdan empoze edilen Arap şovenizmi, diğer bütün şoven anlatışlar gibi Suriye'de de bir hastalık olarak boy gösteriyor. Bölgedeki kimi Arap liderlerine göre Kürtler, Türkiye'den gelen misafir bir topluluktur. Ne öncesinde nede gelecekte hakları yoktur. Bu ideolojik referansla Kürtleri yeni Suriye'de dışlamak istiyorlar. (Aynı çevreler Arap-Sünni devletini esas alıp diğer tüm etnik ve dini toplulukları reddediyorlar.)
EKONOMİK SEBEPLER
Bilindiği gibi, Arap kemeri projesiyle Rojava'nın Cizire bölgesinde çok sayıda Arap aşireti getirilip yerleştirilmiş, Dêrik'ten Serêkaniyê'ye kadar her iki Kürt köyünün ortasına bir Arap köyü kurulmuştu. Arap Kemeri politikasıyla Kürtlerin tüm mal varlıkları ve arazileri ellerinden alınıp Araplara verildi. Söz konusu Arap aşiretleri şimdiye kadar rejim koruması altındaydılar. Şimdi Kürtler inisiyatif sahibi olunca, "acaba arazi ve köylerini geri mi alacaklar?" gibi bir kaygı taşımaktalar. Fakat Kürt otoriteler tam tersini yaparak onları da yeni yönetime, yapıya dahil etmek istiyorlar.
Rojava devriminin başladığı 2012 yılının Temmuz ayından bu yana çok sayıda ortak meclis, karar organları, inisiyatif ve kurum oluşturuldu. Ancak buna rağmen özellikle son dönemlerde bir savaş var.
Bu savaşın bir cephesi Kürtler. Peki diğer cephesine Araplar diyebilir miyiz?
"HAYIR."
Diğer cephesinin önde gideni El Nusra gibi çete örgütleridir.
Evet bazı Arap çevreler bunlara dahil olmak istedi veya oldu, ancak Nusra'nın Rojava'da özellikle tecrit olduğunu belirtmek gerekiyor. Bu örgüte her açıdan en çok destek sunan Suudiler bile desteğini çekmek durumunda kaldı neredeyse. Son dönemlerde Nusra ile Kürtlere karşı savaşan bir çok grup savaş meydanından çekildi. Nihayet geçtiğimiz günlerde Suudi resmi siyasetinin sözcüsü olan Al Awsat gazetesi, Nusra'nin YPG'ye karşı başarasız olduğunu ve bu grubun sivil halkı baskı kurduğunu uzunca yazmak durumunda kaldı.
Rojava'da Arap nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Aşiretler bu cephenin içinde değil. Örneğin; en büyük aşiretlerden olan Şerabiya ve Zubeyd gibi aşiretler Kürtlerle iç içe yaşıyorlar ve YPG saflarında çok sayıda savaşçıları var. Til Temir'de YPG savaşçılarını kucaklayan bir aşirettir. Teyb aşireti ise rejimden yana tavır aldı Nusra'ya karşı. Bölgenin en büyük aşireti Begar'dır. Merkezi Dera'da olan aşiretin 100 bin civarında nüfusu var. Bu aşiret de üçe bölündü. Liderleri Newaf El Beşir Türkiye'ye gelip Serêkaniyê'ye saldırıları organize etmesinden sonra aşiretin büyük bir kısmı kendisine karşı tavır aldı. Bir kısmı ise rejimden yana tavır aldılar.
Bir diğer önemli aşiret ise Şemmer'dir. Siyasi ve ekonomik olarak Suudi merkezlidir. Katar-İstanbul merkezli Suriye ulusal koalisyonu başkanı Ahmet El-Cebra bu aşirette mensuptur. Geçtiğimiz günlerde 'Kurdistan diye bir bölge yok Suriye'de' dedi. Ancak aşiretin içerisinde ciddi bir toplumsal dayanağı olduğu söylenemez. 'Kundaktaki tek bebeğimiz kalana kadar Kürtler hak sahibi olmayacak' diyen Ankara desteklisi Salem Al Muslut ise Cibure aşiretine mensuptur. Bu her iki şahsiyette Rojava'nın Cizire bölgesindeler ve koalisyonun başına getirilmeleri, Ankara ile aynı perspektifi esas almalarındandır.
Bütün bu olumsuz örneklere çok ciddi alternatifler vardır. Evet şimdi olduğu gibi Suriye ve Rojava'da bir kaos çıkartılabilir. Bölge bir savaş meydanına çevrilebilir. Ancak bu savaş Kürt-Arap savaşı olmayacaktır.
Bunun iki güçlü sebebi var.
BİR; Kürtler etnisiyete dayalı bir sistem geliştirmiyorlar. Arapları veya diğer toplulukları bir 'blok' olarak görmüyorlar. Zaten bu Kürtlerin esas aldığı siyasal paradigmanın ruhuna ters olur. Kendisini bölgede 3. çizgi olarak tanımlayan var olan statükoyu reddedip toplum odaklı bir yapılanmayı esas alan Kürtlerin etnik bir savaşa girmeleri mümkün değil. Bu öncelikle kendileriyle ters düşmeleri anlamına gelir.
İKİ; Kürtler ve Araplar bir çok soruna, atlatılmış bir çok badireye rağmen bölgede önemli oranda kaynaşmış durumdalar. Zaten Arap toplumunun Kürtlere karşı oluşturduğu kolektif bir yapısı yoktur.
Dayatılan şoven ve dini fanatizm bir çok soruna zemin olacaktır, olmaktadır ama bölgede kendisini melek gibi gösterip alttan halklar arası savaşı körükleyen güçlerin amacı olan Kürt-Arap savaşı gerçekleşmeyecektir.
Yorumlar
Yorum Gönder